Ziyaretçi.
HayalKahvesi Foruma Hoş geldin! Forumun tadını çıkar.

Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
2 3
Günün Kıssadan Hissesi
#1
99 Kuralı

Günlerden bir gün Padişah vezirini huzuruna çağırmış ve sormuştu;

– Bana hizmet eden şu hizmetçimin hayatta benden çok daha mutlu olduğunu görüyorum. Acaba sebebi nedir?  Gördüğün gibi onun hiçbir mal varlığı yok. Oysa ben padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok. Bunun sebebi nedir?

Bunu işiten Veziri şöyle cevap verdi;

– Sevgili Padişahım, şöyle bir oyun oynayalım bakalım ne olacak. Sonra anlatmaya başladı. Şimdi hizmetçinize 99 kuralı dediğimiz şeyi uygulayacağız.

Sabırsız Padişah bu 99 kural nedir diye sordu.

Vezir anlatmaya devam etti;

– Hünkarım siz bir torbaya 99 altın koyup gece olunca hizmetçinizin kapısına “Bu 100 altın sana hediyedir” yazan bir not ile bırakın.  Sonra da kapıyı çalıp saklanın ve olanları izleyin.

Padişah merakla vezirin anlattıklarını harfiyen yapar.

Kapının çaldığını gören Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları yerden alır. Büyük bir heyecanla altınları sayar lakin notta yazıldığı üzere bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarda bir yere düştü” diyerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya başladılar.

Gece boyunca kayıp altını aradılar, bakmadıkları yer kalmadı. Hatta boş arazilerde ve civarda ne var ne yok araştırdılar lakin eksik olan tek altını bulamadılar. Hizmetçi bu yorgunlukla çocuklarını azarladı hatta bir ara onlara saldıracak duruma geldi.

Gece boyu tek altını aramayan hizmetçi, sabah olunca kederli, düşünceli bir halde, suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna girdi.

Durumu gören Padişah 99 kuralı’nın anlamını yaşayarak öğrenmiş oldu.

Kıssadan hisse;
Bizlerde aynı hizmetçi gibi, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unutuyoruz. Sonra da hayatımızı o kayıp sandığımız tek nimeti aramakla geçiriyoruz. Halbuki o nimet bilmediğimiz nice hikmetlerden dolayı, belki de bir imtihan olarak bizleri beklemektedir.

Bizler de hizmetçi gibi bize verilen 99 nimeti görmezden gelip o tek altının peşine düşeriz. Sonra da bulamayınca kendimizi mutsuz, huzursuz, keyifsiz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz.

Hikayeden alacağımız dersle;  isterseniz bize Rabbimizin ikramı olan ve hiç bir para vermeden sahip olduğumuz sınırsız nimet için Allah’a şükredelim. Peygamber Efendimizin buyurduğu üzere; şükürle nimetlerimiz artar.

Alıntı
3876eb0386b1cd65957a333a2216feb6e4898f61.gifv
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
#2
Biri İki Etmek
Allah dostlarından… Talebesi anlatıyor.

Bir sabah hazır olduğumuz yere teşrif edip, hatır sorarken, halimi arzedip:

- Efendim, benim şu kadar lira borcum var idi. Günü geldi sıkılıyorum. Üç gün izin verirseniz memlekete gidip öder gelirim, dedim.

- Biraz sabret, geceler gebedir, buyurdular.

Birkaç gün sonra, münasip lisanla tekrar hatırlatmak zarureti hasıl oldu. Zira memlekette, “borçtan kaçtı” sözleri de gelen haberler arasında idi. Hz.Üstaz'ın sözü yine evvelki gibi idi.

- Geceler gebedir.

Fakat bir gün sonra bana:

- Memlekette nerden vereceksin bu parayı? diye sual ettiler.

İşin en canlı noktası da burası.

- Efendim, babamdan kalma bir bağım var, üç bin lira eder. Onu satıp veririm, dediğimde Hz.Üstazın rengi birden değişti. mübarek gözleri buğulandı.

Ve şu sözler döküldü:

- Biz kardeşlerimizin evini bağını satmak değil, birini iki etmekle mükellefiz.

İkinci gün bir tüccar ağabeyimizden ödünç para alıp parayı bana verdiler. Sonra ödedim.

Alıntı
3876eb0386b1cd65957a333a2216feb6e4898f61.gifv
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
#3
Hz. İsa ve Siyah Yılan
İsa (a.s.) bir gün köye uğrar. Köyde bir elbise boyacısı vardır ki bütün köylüler kendisinden şikayetçidirler. Çünkü boyacı elbiseleri boyamak için bir yandan sularını kesmekte, bir yandan da boyalarla suyu kirletmektedir.
23.12.2020 14:47
Abone ol

Köylüler toplanarak hep birden boyacıyı İsa (a.s.)'a şikayet ederler ve "Ey İsa!..." derler. "Bu adama öyle bir beddua edin ki gidişi olsun, fakat bir daha dönüşü olmasın." Bunun üzerine İsa Peygamber de şöyle dua eder:

"Allah'ım!.. O adama öyle siyah bir yılan musallat et ki, onu sokup öldürsün. Bir daha da gelmek nasip olmasın."




Boyacı her zamanki gibi yine yanına üç ekmek alarak suyun kenarına gider ve elbiseleri boyamaya koyulur. Tam bu sırada yanında bir abid (kendisini Allah'a ibadete adayan bir kimse) beliriverir. Abid oradaki dağlardan birinde ibadetle meşgul olmaktadır. Boyacıya selam vererek ona, "yanında yiyecek içecek bir şeyin var mı? Şu kadar zamandır ağzıma bir lokma ekmek bile atmadım. Kendisini görsem veya koklasam yine bana yetecek" diye çok aç olduğunu bildirir.

Boyacı hemen elini çantasına atar ve bir ekmek çıkararak abide uzatır. Abid halinden memnun, "Ey boyacı!..." der. Allah (c.c.) senin günahlarını affetsin, kalbini arıtsın."




Boyacı ikinci ekmeği de uzatınca abid, "Ey boyacı, Allah geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin" der. Bu defa da son ekmeğini uzatınca "Ey boyacı, Allah (cc) sana Cennette bir köşk nasip etsin" diye hayır duada bulunur.




Akşam olunca boyacı köye döner. Köylüler şaşkın şaşkın kendisini süzmekte ve neden ölmediğine hiçbir mana verememektedirler. Kesin olarak inanmaktadırlar ki, Allah yolunun temsilcisi olan bir Peygamberin bedduası muhakkak ki yerini bulmalıdır. İşte bu düşünceler altında köylüler toplanarak hep birden yine İsa (a.s.)'ın huzuruna varırlar. Durumu kendisine bildirince O da "Çağırın onu bana" der. Çağırırlar, boyacı da gelir, İsa Peygamber kendisine şunu sorar: "Ey boyacı, anlat bakalım bugün ne iyilik yaptın?"

Boyacı, su başında bir abide rastladığını, ona ekmeklerini verdiğini, her bir ekmek verişinde de ayrı ayrı duasını aldığını bir bir ortaya döker. Durumu anlayan İsa Peygamber bu defa çantasını getirip açmasını söyler. Adam da çantasını getirerek açar. Bir de bakarlar ki çantanın içinde simsiyap bir yılan çöreklenmiş yatıyor. Herkes hayretten dona kalır.

İsa (a.s.) yılana yaklaşarak "Ey siyah yılan!..." der. "Anlat bakalım, neden bu adamı sokup öldürmedin?" Yılan derin bir mahcubiyet içinde şöyle cevap verir:




"Ey Allah'ın Peygamberi!... (Emrinizi yerine getiremememin derin üzüntüsü içindeyim) fakat dağdan birisi indi, ekmek istedi, boyacı da bütün ekmeklerini vererek onun karnını doyurdu. Karnı doyan adam boyacıya ard arda üç hayır duada bulundu ki sormayın.

Bir melek ayakta durarak devamlı "amin (kabul et ya Rabbi!...)" diye yalvarıp yakardı.

İşte o sırada Allah (c.c.) bir melek göndererek demirden bir gemle benim ağzımı gemletti, ben de boyacıyı sokup öldüremedim. O yüzden beni bağışlayınız.


İsa (a.s.) sonunda boyacıya müjdeyi vererek şu tavsiyede bulunur: "Ey boyacı!... Bundan böyle kendine yeni bir iş tut. Şüphesiz ki Allah (c.c.) seni bağışladı."

Alıntı
3876eb0386b1cd65957a333a2216feb6e4898f61.gifv
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
#4
Esas Ben Hasta İmişim

Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî’nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabib çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi. Muâyene edip;

“Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz.” dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî;

“Su değdirmesem nasıl abdest alırım?” deyince, tabib;

“Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz.” dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir mikdâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı. O anda duyduğu ses;

“Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık.” diyordu.

Bir zaman sonra hıristiyan tabib tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamâmen iyi olmuş. Hayret edip;

”Nasıl yaptın da iyi oldu?” dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî’nin elini öpüp îmân etti ve;

“Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen ben imişim” dedi.
3876eb0386b1cd65957a333a2216feb6e4898f61.gifv
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:
Teşekkür verenler:


Hızlı Cevap
Konu



Hızlı Menü: