29-09-2022Saat:14:02
![70839409-e2cc-416b-96d3-801ed8fad7a2.jpg](http://images.ranini.tv/70839409-e2cc-416b-96d3-801ed8fad7a2.jpg)
Üzücü olan vedadır, ben sevmem vedaları, seven varsa da nasıl dayanır bilmem. Sevmem ben vedaları, aslında yaşamak veda etmektir bence; her güne, her geçen dakikaya, nasıl alışılır vedaya, ben öğrenemem. Önce hiçbir şeyin umurunda olmadığı çocukluğuna veda edersin, sonra gençliğine ve bir gün dünyaya... Ne demişti Vefa: “Ne mutlu bana, güzel hatırlanacağım dostlarımın aklında, kabinde.” Değerli olan bu mudur? Belki evet belki hayır, bilemem. Çünkü vedadır bu, üzücüdür. Sonra Bir sürü yol çıkar, her yolda bir sürü veda dolar heybesine, birdir kiminin kaderi, kiminin ki ayrı ama şunu iyi bilirim: Varsa kaderde de bir gün ‘buluşur yollar’!
![8645f23e-d4ad-4266-8a8b-ae8bbd5ec631.jpg](http://images.ranini.tv/8645f23e-d4ad-4266-8a8b-ae8bbd5ec631.jpg)
Bu yeni hikâye de kafaları gene bayağı karıştırarak, merak unsurunu gene tavan yaptırarak ve daha da yaptıracağının sinyallerini vererek başladı... 14. bölüm fragmanı ile Cemre konusunda son düşündüğüm şey (çünkü çok arada kaldım da) şey: “Ava giderken avlanma mı?” “Oyun için de oyun mu?” Ama bu konuya girmeden, çünkü bunları detaylı anlatmam lazım ki böyle bırakırsam bir düşünce demiş değil sormuş olurum. ^^ Önce Cemre’nin yaralandığını/öldüğünü gördüğümüz ilk andan (11 ve 12 bölüm yani) son bölüme kadar ki düşündüklerimi yazmak istiyorum:
11. bölüm, ileride bir tarihte Cemre’nin öldüğünü/yaralandığını gördüğümüz sahneler ile başladı. Fragmanda ilk bu anı gördüğümde “Cemre’ye olanlara kadar dizi bir süre işlenir ve dizinin aynı anlatım tarzı korunur.” demiştim. Öyle oldu da. Ve ben çok memnunum bundan. Fotoğrafta da göründüğü üzere, Vefa'nın 10. bölümün başında oyduğu bir şey vardı ve Cemre'nin ölümünde veya yaralanmasında bu objelerin olması beni ilk baştan beri bu diziye bağlayan şeylerden biri. Çünkü biz sadece basit bir katil kim oyunu izlemiyoruz. Biz -benim hep kullandığım tabiri ile- bir kader izliyoruz. Vefa'nın ölmesi, Cemre'nin onu öldürmesi, Vefa-Cemre-Mavi bağı/döngüsü (Cemre "’Vefa bizim arkadaşımız bile değildi' dedi" diyecek olan olursa on(lar)a Cemre'nin psikolojik bir vaka olduğunu hatırlatırım.
O zaman gene "Her şey Cemre'nin psikolojik vaka olmasına sığdırılırsa senaryo basit olmaz mı?" diyecek olan olursa, ben on(lar)a “Cemre katil, psikolojik bir vaka, tamam ama bunun yanında Vefa için çok üzgün olsa da pişman da olsa hâlâ kaçıyor, saklanıyor. Onun için planları olan, yaptığı açığa çıkmasında diye gene kötülük yapabilecek olan kötü biri”, “hasta biri’” derim), Mavi’nin; kördüğüm hikâye içine dahil olması ile bu kördüğümü asıl kuvvetlendirmesi ile ve de Vefa olayının diğer tüm karakterlerin hikâyesini birleştirmesi ile az önce dediğim gibi biz bir kader izliyoruz!
Şimdi...
Son bölümdeki ve devam edecek konu için kullandığım “Ava giderken avlanma”yı Berk ve Cemre’nin intikam planı üzerinden düşündüm, sonra o planda ne olduysa işler ters gitti, beklenmedik şeyler oldu ve Cemre öldü. Böyle düşününce nelerin ters gideceği, katil kim oyununun devam edeceği, ileri-geri gidip gelen kurgu ile gene aynı heyecanı mı yaşayacağız! Güzel!
Peki...
Bir diğer dediğim: “Oyun içinde oyun mu var?” Bunu da şuradan çıkarıyorum. Bildiğimiz üzere Mavi geldi ve onun motivasyonu hem de bayağı güçlü motivasyonu Cemre idi. “Tik tak”lar falan Cemre ile geçmiş hesaplaşması ki benim de bu dizide en bayıldığım şey olan birbirine çok bağlı geçmiş-gelecek hikayesi olan şeyin bir temelini oluşturuyordu bu, onun için bu “oyun içinde oyun mu var”ı düşündüm. 14. bölüm fragmanındaki her şeyin (Berk’in Cemre’nin ölmesi üzerine verdiği tepki, polislerin hepsinin sorgulaması vb.) bu oyunun parçası olabilir mi? Diye düşünüyorum. Aslında her açıdan bakmaya çalışıyorum. Bu diziyi bu yüzden seviyorum, her şey olabilir ve bu da güzelce yapılıyorlar!
Twitter’da bazı yorumlarda dizide açık kalan kısımlar üzerine yorumlar okudum. Evet bazı kısımlar (örnek: Bilal’in konuşması, Vefa’nın kamerasında onu ikna edeceğine dair söylemleri, uyuşturucu kısmı vb. Buna yazının devamında değineceğim zaten ev de bu konuda fikrimi, teorimi söyleyeceğim) var ama bu dizi, aslında Tozluyaka özelinde de olmadan bu tarz dizilerde böyle şeyler olur, çünkü bu tarz dizilerin anlatım tekniği her şeyin hemen açıklanmasına izin vermiyor, ilerledikçe kapatılıyor. Ee, böyle senaryolar da değerli benim için.
Ama mesela hastanede Berk’in nota bakması, eğer altında başka bir şey yoksa ki yok gibi görünüyor, o not dramatik yapıda kafa karıştırmak için kullanılan bir senaryo hamlesi iken buradaki açıklık ileri bölümler de kapandı ama tatmin etti mi, beni etmedi açıkçası.
Ege, Berk’e “Sen kendine not gönderecek kadar hastasın” şeklinde bir cümle kurdu. Ege bu notu nerede gördü, şeyde mi gördü hani Cemre’ye plan kurduklarında Aliler ile buluşup notları göstermişlerdi, Cemre’nin psikoloğu ile alâkalı kâğıdı gösterdikleri zaman, burada görmüştür diyeyim ne zaman gördüğü belirtilmişse ben hatırlamıyorum, belirtilmemişse Ege bunu nasıl biliyor, diye bir durum daha ortaya çıkar.
Neyse, bundan daha önemlisi var. Ben bu konuda önceki yazımda Berk’e yardım eden birinin olduğunu veya bu oyunu Berk kursa da işin içinde X bir kişi var diye düşünmüştüm. Çünkü Berk ağır yaralandı, hadi notu önce yazdı, not kıyafetinde olsun, o ağır yaralanmada notu mu düşündü? Tamam düşünsün, ama hastanede neden baksın? Hadi herkes güncel yaşamda spontane olarak eline bir şey alır bakar, doğal akış şeyleridir... Bu konu hakkında kendim sordum kendim cevapladım, bu kısım ben de bir tık soru işareti. Aman aman çok önemli mi, değil.
Naçizane olarak senaryo konusunda bu diziden bağımsız genel bir şey olarak şunu diyeceğim:
Eğer senaryoda başka şeyler, asıl şey için kafa karıştırma amacıyla kullanıyorsa o kafa karıştıran şeyin de bir yere oturması lazım. İkna edip etmemesi değil, mantıklı oturacak.
Örnek: Yargı'da ilk bölümlerde şüphelileri arttırmak için balıkçı bir adam vardı bir iki kere gözüktü ve bir daha yanlışım yoksa yoktu, mesela o kafa karıştırmak için kullanıldı, zaten sapık biri imiş, kızın fotoğrafları vardı telefonunda, bu şüpheli yapar onu ve mantıklı bir düzlemde anlaşılır. Sadece o balıkçı kızın (İnci'nin) cesedinin bulunduğu yerde de göründü, bu işte kafa karıştırmanın sağlamlaştırma amacı idi ama bir yere oturtulmadı bu, öyle kaldı yanlışım yoksa.
Bir de genel bir kuralımsı şeyler vardır, her şey açıklanmak için beklenmez, sezdirilen mesajlar vardır ki bunlar anlatılmaz. Ama senaryodaki bu kuralla, olan hikâyelerin açıklanmama durumu karıştırılmamalı mesela. Çünkü bazı hikâyeler, durumlar, sezdirilip; iş seyirciye bırakılırken diğerlerinin ilk başta da dediğim gibi mantıklı bir düzleme oturtulması lazım, naçizane düşüncem bu.
Buradan yola çıkarak az önce dediğim Bilal konusundaki düşüncelerim:
Bilal o okula uyuşturucu satıyor. "Vefa ile konuşacağım" dediği şey doğrudan ona uyuşturucu götürmesini istemesi değil de dolaylı olarak ondan bir şey istemek olabilir. Devamında olay gecesi Vefa'ya verdiği şeyin ne olduğuna gelecek olursam:
Berk ve arkadaşları uyuşturucuyu Bilal'den ve/veya dolaylı olarak Bilal'den alıyordu. Onun için denizdeki tartışmada Bilal sonradan gelince geri vites yapıp "Tamam biz gidiyoruz, siz eğlenin" deyip gittiler. Sadık hapse girince onun yerine Bilal'in baktığını öğrendik. Bilal'in kameralara yakalandığını ve Kenan’ın onu tehdit ettiğini de. Vefa'dan isteyeceği şey (başta yazdığım) uyuşturucudan öte kamera görüntüleri ile alâkalı da olabilir. Eğer Vefa'dan -üstü kapalı olarak- uyuşturucu için bir yardım isteyecekse, o akşam ona verdiği şey Berklere giden uyuşturucu olabilir ama Berkler doğrudan Vefa'dan değil başkası aracılığıyla alıyorlardır. Peki benim varsayımım olan, içeride birisi varsa görüntü için niye Bilal, Vefa'dan yardım istesin, belki iki kişi lazımdı onun için. Ama bana bu yazdıklarım yeterli gelmiyor. Bilal olayından daha büyük şeyler -aşırı onu kötü yapmayacak- bekliyordum. Hâlâ bekliyorum, dizinin kara kutularından biri bence. Burada beyin fırtınası yaptım, bu konuyu bir yere oturtmaya çalıştım ama öylesine, nötrüm bu dediklerime.
Bir de şu konu var:
Dizinin o kadar hızlı temposu var ki (aslında şükür edilecek bir şey) bundan dolayı bazı şeyler seyirciye geçmedi bence. Vefa bu kadar unutulmuyorken Ali ve arkadaşlarının ona uyuşturucu verenlere karşı bu yakınlık seyirciye geçmiyor. Çünkü benim arkadaşıma böyle bir şey olsa "Belki kafası tam yerinde olmasa çatıya çıkmazdı, başka bir şey yapardı"yı düşünmeden edemezdim, seyircide de ona uyuşturucu verenlerin, iftira atanların pişmanlıklarını görmeden bu denli bir şeyin içinde olmaları olumsuzluk yaratıyor.
Berk, uyuşturucu aldığı için saldırdı; iftira attı. Sonra daha kafaları ayıkken Vefa'yı çağırdılar, için uyuşturucu atıp bardağı verdiler. Hadi tam kafaları ayık değilken vermiş olsunlar (ama ayıktılar) bu durumu değiştirir mi?
Olaya iyi ve kötü olarak bakalım: Çünkü birinin bardağına uyuşturucu koymak kötü bir şey. Saldırmak, iftira atmak kötü bir şey. Ee, her uyuşturucu alan bunu yaparsa ve o zaman kafası yerinde değil denirse olur mu böyle bir şey?
Dizi aslında burada da çok güzel bir önermede bulunuyor, sadece devamında, önceki yazdıklarım, dizinin temposu bu önermeyi daha net açıklamak için kısıtlıyor. Kenan kovaladığı için Vefa kaçmadı, Vefa'nın kafası yerinde değildi, korktu, çaresizdi, zaten kendi yaşantısında zorlukları olan biriydi, verilen uyuşturucu, atılan iftira ile böyle şeyler yaptı, kaçtı. Pişmanlıklarını geçirseler güzel olurdu, bence.
Hoşça kal Vefa...
İçim buruk.. Her hafta Zeyno, Ali ve Arapla beraber sanki kendi arkadaşımın yasını tuttum, üzüldüm, katilini aradım... Durukan Çelikkaya’yı yürekten kutluyorum, bundan sonraki yolun açık olsun, iyi ki sen Vefa olmuşsun!
Senaryolar planlanırken 13-26-39 şekli ile planlanır genel olarak, yani benim bildiğim ve öğrendiğim budur TV için. Onun için Vefa’ya 13. bölümde veda etmemiz beni senaryo açısından şaşırtmadı açıkçası. Ve de önceki yazdığım bir yazıda da Vefa’nın katilini herkes öğrenince (ki Cemre’nin katil olduğunu öğrendikten sonra 4 bölümdür onu hep beyaz kıyafetler içinde gördük; ruh, masumiyet, temizlik...), suçlu cezasının çekince vb. şeyler olunca ona Veda ederiz, demiştim. Kendinin de dediği gibi her hikâye bir sona muhtaçtı ki işte o son beni ve benim gibi düşünen bazı kimseleri tatmin etmedi, neden?
Naçizane ve acizane olarak bu konu bir iki kelam:
Ne dedi Vefa: “...Kimi hırsıyla, kimi öfkesiyle, kimi yalanlarıyla, kimi korkularıyla, kimi yalnızlığıyla, kimi ise sadakati ile yön verir kendi hikâyesine. Ve kimilerinin hikâyesi gün gelir aynı yerde kesişir.”
Dünya yaşamı bir kaderdir ve Vefa’nın hikâyesi ile ya kesişti ya da eski hikâyeler birleşti, onun için esas hikâyenin merkezini oluşturuyordu bu konu. Hâl böyle olunca da ona veda edeceğimiz hikâyenin ve bu hikâyenin anlatılacağı sekansın daha vurucu olması lazımdı.
Çünkü onun katilini bulmak için Zeyno, Ali ve Arap bir yolculuğa; bir maceraya çıktılar, onların karakterinin en güçlü motivasyonu da bu idi, gene hâl böyle olunca üçünün başladıkları işi gene üçünün bitirmesini beklerdim. En büyük üzüntüm bu oldu.
Tamam, geniş perspektiften bakınca Berk’in bunu yapması, yani Cemre’yi yakalatması, dizinin devamı için, dramatik yapısı için kurulmuş, ama burada Ali ve arkadaşlarının da dahli beni mutlu ederdi. Fakat bu dahlin olmasına herkesin “bir sen bir ben” ile çıktıkları yolculuk çok bir imkân da vermiyor.
Buradan TV dizileri ile alâkalı bir soruna değinmek istiyorum, çünkü bu yazı ile ateşe su taşıyan karınca misali gibi tarafım belli olur ve da daha çok kişiye ulaşır bu yazı, kusura bakma Tozluyaka, senin popülariteni bazı şeyleri aktarmak için kullanacağım:
Bunları, geçen gün sosyal medyada gördüğüm bir şey üzerine yazıyorum: TV’de dizi yazmak bir film çekmeye, dijitalde bir iş yapmaya benzemiyor. En baştaki sorun zaten 2 buçuk saatlik süreler de onu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti...
Senarist baştan sona bir şey belirliyor, bu devam ediyor, tamam. Ama TV dizileri için senaristin elinde değil her şey, birçok şey... Çünkü yapımcısı, kanalı vs. ile iş işten çıkıyor... Tozluyaka yazısında bunu söyledim diye Tozluyaka’ya bi’ atıf yapmıyorum, bunu da belirtiyorum ki sosyal medya her lafın bir taraf çekildiği bir yer oldu gün geçtikçe, benim değindiğim sorun genel bi’ sektör sorunu.
Bir diğer sorun reytingler, bu işin çok parametresi var; anlık reytingler, genel reytingler, yurt dışı satışları vb. Bunlardan yola çıkarak benim savunduğum şey şu:
Bir dizi başladı ve sonu belli kabaca, dışarıdan çok müdahale de alsa genel hatları belli ise ve ona sadık kalındığı sürece ben dizinin değişimlerinden rahatsız olmam. Sonuç aynı ise ve asıl anlatılmak istenileni ve sonucu anlatmak için o anlatama yolunu sağlayacak şey olan reyting için değişimler önemli değil. Amaç asıl anlatılmak istenilen ve sonuç olduktan sonra ‘A’ yolundan değil de B yolundan gitmiş asıl varmak istediği yere, önemli değil, bence. Sadece önemli olanın o yol değişimlerinde tutarsızlık sunmamak lazım...
Bir küçük sektöre de değindim, rahatladım, Tozluyaka’ya devam:
Katil kim?
Eğer Cemre öldüyse katil kim olabilir? Görselde gördüğünüz üzere bunlar olay gününde olan herkes. Daha yeni bir konu olduğu için bir teori üretmeye çalışmam anlamsız olur, çünkü bana teori ürettirecek bir malzeme yok elimde. 14. bölümden sonra olabilir, ama şimdi sadece hislerimle alâkalı bir teori üreteceğim. Çünkü senaryonun temelinde yatan şeylerden biri de seyirciye kendinden bir şey buldurtmaktır ve seyirci de bulur; bazı hikâyeleri, karakterleri daha fazla benimser, sever, bağ kurar. Benim de bir şey bulduğum konu: Arkadaşına âşık olma: Zeyno ve Ali.
Esas hikâyeyi bir çifte indirgemek için yazmıyorum bunları, belki gerçekten mantıklı olduğu için yazıyorumdur belki de benimsediğim ve sevdiğim bir şeyi sübjektif olarak öne sürüyorumdur, gerçekten bilmiyorum.
Ama dediğim gibi elimde teori üretecek bir şey olmadığı için bir hissiyat veya mantığı harman yaparak katil kim teorisi üreteceğim, tek birini söyleyeceğim ve tek atmaya çalışacağım.
“Her hikâyenin bir kaderi vardır”ı kaç defadır söylüyorum, benim de bu dizide gördüğüm bu kaderde Zeyno ve Ali’nin olduğu. Olursa olur, olmazsa olmaz, bu kadar. Ama olacağını varsayarsam aklıma şunlar geliyor?
Herkes bir hedef koydu, yolculuğa çıktı, bu süre zarfında Zeyno ve Çağrı zaman geçirirken Ali ile de Mavi zaman geçirdi. (Çok az ama) Dağılan, dağılan yanlış bir ifade aslında, çünkü Zeyno tarafından bir hissiyat görüyoruz, onun için Zeyno tarafından dağılan ve ileride birleşecek yol olarak gördüğüm Zeyno ve Ali için Mavi de yolun dolambaçlı olması için bir unsur mu? Tabii bir de Mavi ve Çağrı açısından bakmak lazım, onlar da kendi yollarındalar ve bu da onların kendi yaşamlarında bazı şeyleri fark etmeleri için bir tecrübedir. Mesela Çağrı için Leyla bir tecrübe. Bunlar yaşamın yolları ve tecrübeleri.
Bundan dolayı ve Mavi’nin de Vefa’nın söylediği gibi hikâyesini tamamlamak için geri dönüşünün en kuvvetli motivasyonu olan Cemre’yi öldürmüş veya öldürülmesine yardım etmiş ve gene veya yapanı biliyordur, olmasını teori olarak söylüyorum, bakalım...
Ve başta da dediğim gibi ne yaparsan yap yoksa kaderde olmaz, ama varsa da yollar buluşur, karşı konmaz!
Hep söyledim ve söyleyeceğim: Tolzuyaka TV’de kalbur üstü dizilerden, zamanı değerli kılıyor, hikâyesini anlatmaya nefesleri yeter inşallah! Emeğinize, kaleminize sağlık; naçizane bir yazı, teşekkürlerimle;
Naim.
yazan: Naim Baycan
kaynak: ranini.tv
![TkD4M2.gif](https://i.makeagif.com/media/8-28-2017/TkD4M2.gif)
Tuğba Yurt
![Heart Heart](http://hayalkahvesi.10tl.net/images/smilies/heart.png)